İzleyiciler

25 Kasım 2015 Çarşamba

Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Koray DUMAN

Gelir Dağılımı ve Yoksulluk

Dünyanın en büyük ve en önemli sorunlarından biri de adaletsiz gelir dağılımı ve yoksulluk. Üstelik bu sorun artık ekonomik bir sorun olmayıp, sosyal bir soruna dönüşürken, her geçen gün biraz daha içinden çıkılmaz bir hal almaya devam ediyor. Son yıllarda hızla artan küreselleşme ve bunun servet sahipleri üzerindeki "olumlu" etkisi, gelir dağılım dengesini servet sahipleri lehine değiştirirken, dünyadaki gelir dağılımı ve yoksulluk çıkmazını da derinleştiriyor.
            Dünyada bu dengesizlikleri sürdürmek elbette imkânsızdır. Küreselleşme sorunları, birkaç yıldır dibe vurdu ve dünya ekonomisi hızla soğumaya başladı. Dünya yeni bir ekonomik düzen kurmak zorundadır. 
Bizim gibi yüksek cari açık veren bazı ülkelerin aynı zamanda dış borçları arttı ve durgunluk başlayınca ister istemez fakirleşme sürecine girdiler. Dış borçları çevirmek zorlaşınca ve bu ülkeler net dış borç ülkeler konumuna gelince, yurt dışına girenden fazla kaynak çıkışı olacak ve ülkeler fakirleşecektir. 
Cari fazla veren ülkelere gelince, bu ülkeler küreselleşmenin nimetlerinden en fazla faydalanan ülkeler oldu. Ancak spekülasyon sonucu bazı insanlar hızla zenginleşti, bir kısım halk da yoksullaştı. Muhakkak olan, ister zengin olsun, ister fakir olsun, tüm ülkelerde gelir dağılımı bozuldu, zengin-fakir farkı arttı. 
Her şey spekülatif sermayenin dünyaya hakim olması ile başladı... Spekülatif sermaye fahiş kâr peşinde koştu. Bunun için spekülatif sermayeyi kimse suçlayamaz. Suçlanması gereken devleti devre dışı bırakan ve sıcak para hareketlerinin kontrol dışında kalmasını sağlayan siyasi iktidarlardır.
Sermaye, bir mal veya hizmet üretmek için kullanılan makine ve teçhizat, fabrika ve atölye gibi fiziksel araç ve gereçleri ifade eder. Başka bir ifade ile reel yatırımlardır. Finans sektöründe ise sermaye, söz konusu bu fiziksel sermaye üzerindeki mülkiyet hakkını gösteren ve paraya dönüştürülebilen hisse senedi, tahvil ve bono gibi değerlerdir.
 Türkiye için 1980'ler önemli bir yapısal dönüşüm sürecidir. 24 Ocak 1980'deyürürlüğe giren yeni ekonomi programı ile ekonomik, toplumsal yapıda esaslı bir değişim gerçekleşirken 1990'lı yıllarda art arda yaşanan krizler ile birlikte ekonomi küçülerek, işsizlik artmıştır. Küreselleşme süreci, neo-liberal politikalar ve ekonomik krizlerin birleşik etkileri ülkede gelir dağılımının bozulmasına, toplumsal kesimler arasındaki uçurumun derinleşmesine ve yoksulluğun artmasına neden olmuş ve Türkiye, nispeten gelirin adil dağıldığı bir ülke olmaktan çıkıp, zengin ile yoksul arasındaki gelir farkının uçurum nitelemesini hak edecek düzeylere ulaştığı bir ülke durumuna gelmiştir.
Türkiye'de kişi başına düşen gelir son on yılda neredeyse 3 katına çıkmıştır. Yaklaşık75 milyon nüfusu ile Dünya Bankası tarafından üst orta gelirli bir sınıf olarak tanımlanmaktadır ve dünyanın 18. büyük ekonomisi durumundadır. (The World Bank, TurkeyOverviev) Buna rağmen yoksul nüfusun genel nüfusa oranında belirgin bir değişiklik olmamıştır. Aşağıdaki tablolar da bunlara ait veriler yer almaktadır.
OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaletsizliğinde 3’üncü sırada yer alan Türkiye’nin Gini katsayısı (0.411), OECD ortalamasının (0.316) üzerinde.
Bununla birlikte, Türkiye maalesef küresel ekonomik krizden ciddi şekilde etkilenmiş olan 
İtalya, İspanya, Yunanistan ve Portekiz gibi  Avrupa ülkelerinden daha yüksek bir gelir dağılımı eşitsizliğine sahip. Diğer taraftan, Türkiye’ye ilişkin karşılaştırmalı göstergeler bununla da sınırlı değil. Türkiye’de göreli yoksulluk oranı yüzde 19.3 iken OECD ortalaması % 11.1. Ayrıca, Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kesiminin sahip olduğu gelir, en yoksul yüzde 10’luk kesimin elde ettiği gelirin 15 katına denk geliyor. Bu oranın OECD’de ortalama 9.8 olduğu görülüyor.
Kürese gelir eşitsizliğinin halen dünyamızın önemli bir sorunu olduğudur. Günümüzün bir olgusu olan küreselleşmenin bu sorunu hafifletici/çözücü roller icra edip etmeyeceğiyse önemli tartışma konularından biridir. Açık olan husus ise küresel eşitsizliğin son yüzyılda giderek artma eğilimi gösterdiğidir. Ülkeler arası eşitliksizlik yine bu dönemde artan bir trend izlemektedir. Global düzeyde ülke içi gelir eşitsizliklerinde bir azalma görülmesine rağmen, Türkiye’deki durum ise gelişmişlik düzeyine göre benzer ülkelerden daha kötüdür.

Gelir dağılımında gözlenen eşitsizlik sorunu daha derinleşen bir biçimde kaşlımıza yoksulluk sorunu olarak çıkmaktadır. Yoksulluğun belirli bölgelerde yoğunlaştığı mekânlar, yoksulluğu derinleştiren ve yoksulluğu yenmekten daha çok içselleştiren mekânlara dönüşmektedirler. Bu tür çevre bölgeler için özel müdahale biçimleri ortaya koymak genelde yeterli düzeyde etkili olamamaktadır. Örneğin o bölgeye özel transfer ödemeleri, yardım kampanyaları, özel Eğitim kampanyaları vb. faaliyetler yoksulluğu kalıcı  olarak yenmekten daha çok, yoksulluğun  yerleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bütün bunların yerine daha doğru bir strateji, bu tür çevre mekânlar ile merkez mekânlar arasındaki kanallar› canlı› tutmak ve geliştirmektir. Yoksulluk kültürünün yerleşmesini en hızlı engelleyecek yöntemlerden biri budur.

Hiç yorum yok: