İzleyiciler

25 Kasım 2015 Çarşamba

Ekonomi ve Çevre Koray DUMAN

EKONOMİ VE ÇEVRE
Son yıllarda ülkeleri ve hükümetleri meşgul eden meseleler yalnız enflasyon, dış ticaret açıklan, bütçe açıklan, hızlı nüfus artışı, işsizlik, konut sorunları olmayıp k a l k ı n m a n ı n,  gelişmenin beraberinde getirdiği çevre sorunlarının da önemli yer tuttuğu bilinen bir gerçektir. Nitekim Çevre sorunla­rının toplumsal ve siyasal yaşamın gündemine girmeye başladığı 1970"li yıllarda, ekonomik, sosyal ve do­ğal bilim dallarında çalışan çeşitli araştırmacılar çevre sorunları ile ekonomik gelişme arasındaki iliş­kiler üzerinde çalışmaya başlamış­lardır. Bu çalışmalar zamanla sürdürülebilir kalkınma kavramının çerçevesini oluşturmuştur. 1987 yı­lında Uluslararası Ekolojik Ekono­mi Topluluğu"nun kurulmasıyla, bu yeni perspektif ekolojik ekonomi olarak tanımlanmıştır.
Her yaşadığımız çevre felaketi sonucunda hem ekonomiler hem de insanlık büyük zararlarla karşı karşıya kalıyor. Yaşananlar sonrası acil olarak çeşitli tezler üretilip, bir an önce ekonomik tedbirler alınması gündeme geliyor. Bu açıdan değerlendirecek olursak, günümüzün ekonomi anlayışının da eskidiğini kabullenmek zorundayız. Artık hepimiz biliyoruz ki, büyüyen ekonomiler beraberlerinde çevre felaketlerini ve insan sağlığını tehdit eden unsurları da tetikliyor.
 Nitekim BM Çevre Programı’nın raporunda vahim tespitler var. Bu rapora göre, 1 buçuk milyar insanın su kaynaklarının kısıtlı olduğu yerlerde yaşadığına dikkati çekiyor, eğer bugün 7 milyar olan dünya nüfusunun 2050’de tahmin edildiği gibi 9 milyara tırmanması durumunda su ve gıda sıkıntısı yaşanabileceğini belirtiyor.
Rapor ayrıca küresel ısınmanın artması ve yağmur alan bölgelerin değişmesinin de gıda ve su kaynaklarında yaşanan sıkıntıyı arttırabileceğini kaydediyor. Uzmanlara göre yalnızca Afrika kıtasında, bu yüzyılın sonunda tarım ürünlerinde yüzde 15 ila 30 oranında azalma olabilir. Durumun ne kadar vahim olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda durmakta.
Petrol ve kömür gibi ucuz fosil yakıt kullanımına dayalı enerji sistemleri ve havadaki karbondioksit miktarını iki katına çıkaran sistemlerle büyüyen ekonomilerin ekolojik travmaları da beraberlerinde getirdiği görülebilir.
Ancak Çevresel bozulmaya karşı çabaların öncelikle gelişmiş ülkelerden başlaması gerekir ki eşitsizlik ve yoksulluk artmasın. Aksi taktirde büyük bölümü eşitsiz ve yoksul olan bir dünyanın çevresel bozulma yaratmadan bir gelecek düşünmesi zor olacaktır. Böyle bir kirlenmiş dünyadan en fazla etkilenecek kesim onlar olsa bile. Bu nedenle makyaj tedbirleri ile çevresel bozulmanın bazı sonuçlarını ortadan kaldırmak için değil sebeplerine uzanarak yapısal önlemler almak için çaba göstermek gerekir. Ayrıca çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda kirliliğe sebep olan birimlerin tercihlerinin yanı sıra toplumun ve kamu yöneticilerinin tercihleri de büyük önem taşımaktadır
Ekonomik ve sosyal kalkınma ile çevre sorunlarını birbirinden soyutlamak olanaksızdır. Çevre, yaşanan ortamdır. Ekonomik faaliyetler bu ortamda yapılmakta ve gelişmektedir. Doğal olarak bu faaliyetlerin sonuçta karlılık ve verimlilik üretmesi esas kabul edilir. Bu düşüncenin çevreye duyarlı hale getirilmemesinden kaynaklanan yatırım düşünceleri ekolojik bozulmalara neden olacaktır.
Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde çevreye uyumlu ekonomik faaliyetlerin olduğu unutulmamalıdır. Ekonomik anlamda kalkınma ile çevre birbirinin tamamlayıcısıdır. Yanlış sanayileşme ve kentleşme sonucu doğal kaynaklar tüketilerek çevre kirliliği hızla artmaktadır. Ekonomik faaliyetler arttıkça çevre sorunlarını da yeni kavramlarla ortaya çıkarmaktadır. Marjinal faydanın yaratacağı sosyal maliyetleri içine alabilecek yatırımların yapılmasıyla çevre kirliliğini en aza indiren ekonomik kalkınma hedeflenmelidir. Çevresel önleme maliyetleriyle en az çevre sorunu yaratan ve ekonomik gelişmeyi engellemeyen yeni yöntemler geliştirip ekonomik faaliyetlerin sürdürülmesinde kirlenme düzeyleri arasındaki farkları gidererek büyüme sağlanmalıdır.
Yatırım projelerinde çevre maliyetlerinin payını arttırıp kaynaklar etkin kullanılmalıdır. Çevre koruma ve geliştirme maliyetleri, ekonomik büyümeyi yavaşlatmayan bir stratejik tasarımla yönlendirilmelidir.
Teknolojik yenilenmeler ile bu soruna çözüm üretmek yerinde olabilecektir. Yeni teknolojilerle, üretimi sınırlamadan çevre sorunlarına çözüm getirmek 21.yüzyıl iktisat ve işletmecilerin en önemli sorumluluğu olduğu düşüncesi hakim olmalıdır.
İktisat biliminin stratejilerine uygun vergileme yöntemi ile çevre kirliliği denetim altına alınabilir. ABD, Almanya, Hollanda, Fransa, Norveç ve İsveç’te çeşitli adlar altında çevre vergisi alınmakta ve bu ülkelerin bazılarında çevre giderlerini muhasebe tekniğine uygun olarak kayıtlanmaktadır. Doğal kaynakların kullanımı bile üretimden beklentilerin yanında toplumun yararlarını da dikkate alan çevre ekonomisinin geliştirme zorunluluğu günümüzde daha da önemli duruma gelmiştir. Özellikle atık yönetimi kavramı ve atık değerlendirmede yapılan maliyet analizleri, bu görevleri sürdüren teknik elemanlara eğitim şeklinde tanımlatılmalı ve üniversitelerin de işbirliği içerisinde sürekli eğitim desteği ile çevre bilinci geliştirilmeye devam ettirilmelidir.

Çevre ve ekonomik maliyet ayrılmaz birlikteliklerini daha seviyeli bir yaşam modeli ile sürdürmek zorunda olduğu gerçeği ise kaçınılmaz bir durum olarak sürekli karşımızda olacaktır.

Hiç yorum yok: