İzleyiciler

7 Nisan 2010 Çarşamba

TEKEL İŞÇİLERİNİN BİZE ÖĞRETTİKLERİ

Koray Duman

Kriz dönemleri, mevcut sermaye birikimi rejiminin ana kaynaklarının sürdürülemez hale gelmesi ve çökmesi anlamına gelmektedir. Yani sermayenin el değiştirmesi, yeniden yoğunlaşması ve yeniden yapılandırılmasıdır. . Bu sürecin en önemli öğelerinden birisini de, kuşkusuz, kamu varlıklarının ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerince talan edilmesi yani özelleştirilmesidir.

1980’li yıllardan bu tarafa uygulanan Neoliberal politikaların ısrarla vurguladığı ekonomi politikası özelleştirmedir. Aslında özelleştirme” uygulamalarının özü, tıkanmakta olan sermaye birikimine yeni rant olanakları sağlamaktır. “Özelleştirme” uygulamaları ile gerçekte amaçlanan şey, kamu işletmelerinin ulusal ve uluslararası özel tekellere yok pahasına devridir. Bunun Ülkemizde en güzel örneğini şu anda TEKEL işçileri vermektedir. Uzun süredir devam eden eylemlerin nedeni özelleştirme sonucunda TEKEL emekçilerin işsilik tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarıdır. Türkiye, TEKEL işçileri sayesinde özelleştirmelerin özelleştirme olmadığının ve bir yağma olduğunun farkına varıyor.

TEKEL işçilerinin direnişi “ücretli emek-sermaye çelişkisinin” artık geçerli olmadığı sivil demokrasinin bütün toplumu kucaklamakta olduğu” tezlerine dayalı “boyalı” devrimlerin aslında neo liberalizmin sözcük oyunlarından ibaret olduğunu göstermiştir. Kendini yenileme telaşıyla, hareket eden “modern sol” makamların, “sınıfsal temele dayalı sol ideolojinin artık terkedilmesi gerektiği” iddiaları da kapitalizmin diyalektiği içerisinde buhar olmuştur. Ve bir kez daha duvara toslamıştır. Aslında neo liberal politikaların kucağına düşmüştür.

TEKEL işçilerinin direnişi, Türkiye emek ve demokrasi tarihinde ayırdedici bir dönüm noktası olarak anılacağı kesindir. .4-C maddesi diye anılan düzenleme neydi? 4-C, hukuki açıdan nasıl değerlendirilmelidir?

Tekel, DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde 1999 yılında Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 57. (koalisyon) hükümeti, özelleştirilen işletmelerde işsiz kalan işçilerin diğer kamu kuruşlarında çalıştırılmasına olanak sağlayacak bir bakanlar kurulu kararı çıkartma kararına dayanmaktadır. . Buradaki önemli ayırım, o tarihteki uygulamada ilgili personelin kamu kurumlarında “işçi” statüsünde istihdamının sürdürülmesi ve özlük haklarının korunmasıdır.

AKP hükümeti söz konusu karara, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, 4. maddesine C bendini ekler ve “bir hizmet akdine bağlı çalışan, ancak işçi olmayan kişilerin işe alınmalarına Bakanlar Kurulu karar verir” hükmüyle yeni bir uygulama getirir. Söz konusu ek, yasadaki ifadesiyle Özelleştirme Mağdurlarının Mağduriyetinin Giderilmesi amacını taşımaktadır.

Ancak, 4-C maddesine tabi kişiler, ne işçi statüsünde ne de memur statüsünde değildir. Yani İş Kanunu’na bağlı değillerdir. Böylelikle yasada tanınan 40 saatlik çalışma hükümlerine de bağlı olmadıklarından, “fazla mesai”, “yıllık izin” ve diğer benzeri sosyal haklardan yararlanmaları söz konusu değildir. İşçi ya da memur olmadıkları için herhangi bir sendikaya da üye olmaları mümkün değildir. Dahası, bakanlar kurulu söz konusu “çalışanlar”ın en fazla 10 ay müddetçe ve meslekleriyle ilgili olsun, olmasın, herhangi bir kamu kuruluşunda çalışabileceklerine karar vermeye yetkilidir. 10. ayın sonrasında başka bir yerde çalıştırılmaları veya bütünüyle işsiz kalmaları mümkündür.

Aslında Neoliberalizmin bir ilericilik sorunu olarak dikte ettirmeye çalıştığı “özelleştirme” uygulamalarının amacı tıkanmakta olan sermaye birikimine yeni rant olanakları sağlamaktır. Bu amaçla her türlü özelleştirme faaliyeti desteklenmektedir. Kapitalizmin sermaye birikim sürecinde yaşadığı tıkanmanın ancak ve ancak bu şeklide çözümlenebileceği düşünülmektedir. Özelleştirme karşıtı her türlü fikir ve düşüncede geri kalmış işlevini yitirmiş birer fikir olarak topluma lanse edilmektedir. TEKEL pratiği aslında Türkiye’nin ucuz bir işgücü deposu olarak algılandığını ve ülkemizi ucuz ithalat ve finansal spekülasyon cenneti olarak gören neo-liberal projenin bir uzantısı olduğunu göstermektedir.